G E Z İ L E C E K  Y E R L E R

Görülmeli Yüksekova Hırvata Köyü Kalıntıları görülmeye değerdir.
Melik Muhammed Esat Medresesi Hakkari beylerinden Melik Muhammed Esat tarafından yaptırıldığı biliniyor. 1910 senesine kadar medrese olarak kullanılmış. 

Kayme Sarayı İki katlı. Kitabesinde 1910 tarihi bulunan sarayın Seyyid Abdullah´a ait olduğu biliniyor.

Taşköprü Osmanlılar Dönemi´nde Şemdinli deresi üzerinde kurulan köprü Bağlar Köyü´ne 1,5-2 km. uzaklıkta bulunuyor. Köprü işçiliğindeki muntazam yapısı ve halen kullanılır olması nedeniyle önem taşıyor. 

Mağara Devri Kaya Resimleri 1938´de Cilo-Sat dağlarının Gevaruk Vadisi´nde rastladıkları resimler Hakkari yöresinde bir zamanlar mağara devri insanlarının yaşadığını gösteriyor. En az 5000 yıllık geçmişi olan kaya resimleri Hakkari´nin en büyük tarih hazinesi. Belirtilen yerde şimdiye kadar 1179 kaya resmi bulunuyor. Bu sayının daha da artacağı düşünülüyor ve civar yörelerde her geçen gün yeni kaya resimlerinin bulunduğuna dair haberler alınıyor.

Halil Kilisesi

 

Hakkari'ye 10. km mesafede yol kenarındaki Halil mevkiinde bulunmaktadır.

Kırmızı Kümbet Mezarlığı

 

 

Gülereş Baba Mahallesi'nde kuzeyden güneye doğru eğimli bir sırtta yer alan mezarlık, halk tarafından ziyaret edilen ve kutsal bilinen yerlerden birisidir.


Bercelan Yaylası

 

Hakkâri İlli, görülmeye değer doğal güzellikleri olan bir ildir. İl alanı, üzerinde buzullar olan sarp ve yüksek dağlar, buzul gölleri ve yeşil vadilerle kaplıdır. Ancak Hakkâri'nin bu ilginç doğal yapının yarattığı zengin turizm potansiyeli yeterince değerlendirilmemiştir, turistlik tesisler kurulmamıştır.İllerdeki görülmeye değer yerlerden biri, Cilo ve Salt dağları yöresidir. Bu dağlar üzerinde, buzullar, buzul gölleri ve çok çeşitli yaban hayvanlarıyla, birer "doğal haritası" olarak nitelenilir. Kış sporları ve dinlenme için son derece elverişli olan bu dağların ziyarete en uygun dönemi haziran-eylül ayları8 arasıdır.
Cilo, Dağı, Merkez İlçe 'ye 37 km uzaklıktadır. Bu yolun 20 km motorlu araçlara, 17 km ise katırla ve ya da yaya olarak aşıla bilmektedir. Cilo Dağı'na, bir de Yüksekova, üzerinde gidilmektedir. Salt Dağı'na ulaşım ise yine Yüksekova üzerinden, 23 km'si motorlu araçlarla 8 km'si yaya olarak yada atla sağlanmaktadır. Şemdinli Geverek Yaylasındaki göller bölgesi ve Bay Gölü'ne ise ulaşım, 150 km'lik otomobil, 15 km'lik yaya yoluyla sağlana bilinir.
Merkez İlçenin kuzeyindeki Karadağ üzerinde yer alan Seyithan Golaşın ve Golan Gölleri ile Berçelen yaylası da ilin görülmeye değer yerlerindedir. Merkez İlçeden Berçelan Yaylası'na 18 km'lik otomobil, 2 km'lik yaya yoluyla ulaşılabilmektedir.
İlin yabanıl doğal yapısının özgün örneklerinin görülebileceği bir yöre de Zap Suyu Vadisi'dir. Zap Vadisi'nde dağlardan yuvarlanarak gelen büyük kayalar, doğal köprüler oluşturmuştur. Yöre halkınca bu kayalar, "Şeytan Köprüsü "diye anılmaktadır. Vadinin Merkez İlçeyle Irak sınırı arasındaki kalan bölümünde çok özgün, bir eşi bulunmayacak güzelliği vardır. Vadinin 39'uncu km'sinde Şine kayalıklar yer almaktadır.Şine yöresinde Beytüşşebap'a giden yolun 110 km'sinde ise Melise Suyu ile Çeman Düzlüğü ve koruluğuna ulaşılır. Bu yöre de yeşilliği ile ilin ilginç yörelerinden biridir.

Bölgede Gezilecek Yerler

Van Müzesi: Van binlerce yıllık geçmişi ile birçok uygarlığı üzerinde barındırmış önemli bir kültür merkezidir. Geçmişten günümüze tarihin canlı tanıklarını bünyesinde toplayan müze; Van'ın tarihini tanımak isteyenlere kültür varlılarımızı gözler önüne serer.

Van Kalesi

Şehirin 5. km dışında bulunmaktadır. Van'ın önemli dinlenme ve gezinti yerlerinden birisini teşkil eden kale, Urartudan günümüze gelen birçok tarihi kalıntıyı üzerinde bulundurmaktadır. Kalede gerek Urartu döneminden gerekse Osmanlı döneminden bir çok kalıntı mevcuttur. Kalenin arka taraflarında ise eski Van şehrinden kalan tarihi eserler ve Horhor suyu bulunmaktadır.

 

Akdamar Adası ve Kilisesi

Akdamar Adası Gevaş ilçesinin kuzey batısında yer almaktadır. Van - Tatvan yolu üzerinde 10 km. mesafede bulunan iskeleden deniz motorları ile adaya ulaşılmaktadır.

 

 

Hoşap Kalesi

Van - Hakkari yolu üzerinde Van'a 60 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Hoşap (güzelsu) 'ın içinden geçen nehrin hemen kuzeyinde yükselen kayalıklar üzerine kurulmuştur. 

Dik bir kaya kütlesi, üzerine kurulan kale, iç kale ile bunun kuzeyindeki dış kaleden oluşur. Geçmişi Urartu devletine uzanan kale, Osmanlı Devleti'ne tabi Mahmudi Beyi'nin yaptırdığı şekliyle günümüze ulaşmıştır. Kitabeye göre Mahmudi Sarı Süleyman Bey tarafından, H. 1052 (1643) tarihinde yaptırılmıştır. Gözetleme kulesi, surları, burçları, beden duvarları, mescit, fırın, zindan seyir köşkü, harem, selamlık ve orjinal demir kapı kanatları kalenin önemli yapılarıdır

Çavuştepe Kalesi
    Van'ın Gürpınar ilçesine bağlı Çavuştepe köyünde yer almaktadır. Van il merkezine 25 km. uzaklıktadır. Hakkari-Van karayolu üzerindedir. Bol Dağı silsilesinin batı ucuna kurulmuş olan kale; aşağı, ve yukarı kalelerden oluşmaktadır.
    Kale, II. Sarduri tarafından M.Ö. 764-734 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kurucusuna izafeten kale, Sardur'un şehri anlamında "Sardurihinili" olarak adlandırılmaktadır. Kalelerde Haldi tapınağı, açık hava tapınağı, surlar, depo, ahır, saray binaları, sarnıç, çivi yazısı bulunmaktadır.

Çarpanak adası ve kilisesi

Van merkeze bağlı Çitören Köyü burnunda yer alan adaya iskeleden motorla ulaşılmaktadır. Adanın güneybatısında bir manastır kilise bulunmaktadır.

 

Muradiye Şelalesi

Van Gölünün kuzey doğusunda Muradiye'ye 10 km. uzaklıkta Bend-i Mahi çayı üzerinde bulunmaktadır.Çayın oluşturduğu derin bir vadi içerinde suyun 15-20 m. den akmasıyla şelale oluşmuştur.

 

 

Çatak Ganipsi Çağlayanı

Van'ın Çatak ilçesi sınırlarında bulunan çağlayan Van'a 75 km. Çatağ'a ise 5 km. mesafede bulunmaktadır. Karayolu kenarında yaklaşık 100 m. yükseklikteki kayalıklardan çıkmaktadır.

Edremit

Van'a 20 km. uzaklıkta Van-Tatvan karayolu üzerinde bulunan Edremit, Van'ın önemli bir sayfiye yeri konumundadır. Bağları ve bahçeleri ile yemyeşil doğası, mavi göl suları ile eşsiz manzarası Edremit'e ayrı bir görünüm kazandırmaktadır.

 

Reyan TUVİ'nin Kaleminden HAKKARİ

Hakkari, Türkiye’nin en vahşi coğrafyalarından birine sahip. Toroslar’ın bir devamı olan güneydoğu’daki sıradağlar, Hakkari bölgesinde adeta düğümlenir. Hakkari’yi doğudan güneybatıya, ikiye bölen Zap Vadisi’nin kuzeyinde zengin platolar uzanırken güneyinde sarp dağlar vardır.

Bu coğrafyanın en büyüleyici yanı, 20 bin yıllık olduğu bilim adamları tarafından tespit edilmiş buzulların bulunduğu Cilo Dağları. Buzul Dağı olarak da bilinen ve Toroslar’ın en doğu uzantısı olan Cilolar, Ağrı’dan sonra Türkiye’nin en yüksek ikinci dağı. Türkiye’de buzulların en yoğun olduğu bu bölgede, dört kilometre uzunluğunda, Türkiye’nin en uzun buzulu, Ulu Doruk var. Reşko Tepesi (4135 metre) olarak da bilinen Ulu Doruk, aynı zamanda Türkiye’nin en yüksek ikinci zirvesi. Cilolar, merkeze 37 kilometre mesafede. Yolun 20 kilometresi asfalt, 17 kilometresi stabilize. Cilo Dağları’na, Yüksekova üzerinden de gitmek mümkün.

Hakkari’ye 88 kilometre, İran sınırına ise bir saatlik mesafede olan Yüksekova, 1980’lerde, Sat Dağı’nın doruklarında bulunan Geverok Yaylası’na ve yaz aylarında bir kısmı eriyen buzul gölleri, meşhur Sat Gölleri’ne çıkmak için, dağcıların vazgeçilmez üssüydü. Uzun yıllar, özellikle yabancı turistler, buralarda kamp kurdular. Sat Dağı’na, Yüksekova üzerinden, 23 kilometre araçla ve sekiz kilometre yaya ya da atla ulaşılıyor. Sat Dağı’nın en yüksek tepesi, Samdi (3818 metre). Sat Dağı’nda bulunan eski buzulların çatlaklarında, temmuz-ağustos aylarında görülen ve sikal denilen ve balık gibi kokan kar kurtları var. Berrak temiz su anlamına gelen sikallerin içindeki su, yöre halkı tarafından içiliyor. Sat Dağı’nda Geverok Vadisi’nde ve Oramar’da henüz tam olarak turizme açılmamış prehistorik mağaralar bulunduğu söyleniyor.

TURİZM, YENİDEN

15-20 buzulun bulunduğu, Cilo ve Sat dağlarının duyulara en çok hitap ettiği zaman, özellikle haziran, temmuz ve ağustos ayları. Yaz ortasında, bir tarafta kar ve buzullar varken, bir tarafta da soğuk kaynak suları ve çiçekler görülüyor. 4000 metreden sarkan buzul sarkıtları, şelaleler, yemyeşil çayırlar, dağ keçileri hepsi birarada burada. Eskiden yerli ve yabancı gezginlerin ilgi odağı olan bu muhteşem coğrafya, boşaltılan köyler ve konulan yasaklarla büyük ölçüde insandan arındırılmıştı. Bugün 15 yıllık bir aradan sonra, bu karlı tepeler, yaylalar, buzul vadileri ve buzul gölleri turizme açıldı. Hakkari halkı, haftasonları bu yaylalarda piknik yaptığı gibi, yerel rehberler turistleri buzul göllerine götürmeye başladılar bile. Hakkari, turizme dört elle sarılmış, yeni bir döneme giriyor.

Hakkari bir sınır kenti. Irak’ın Duhok kentine ve İran’ın Urumiye kentine, Van’a olduğu kadar yakın. Hakkari Üzümlü köyünde, bazı evlerin tarlalarının yarısı Irak topraklarında yarısı da Türkiye’de. Köylerde yaşayanların akrabalarının da yarısı Irak’ta yarısı Türkiye’de. İran sınırında da aynı şey söz konusu.

Hakkari merkezde görmeye değer çok fazla şey yok. İki ana caddesi var; Bulvar ve Cumhuriyet. Bugün atıl durumda olsa da 1701’de Hakkari beylerinden İbrahim Bey tarafından yaptırılan ve kentin bugüne kalan en sağlam yapısı olan Meydan Medresesi görülebilir. Merkez Biçer Mahallesi’ndeki iki katlı medresenin kapısını açtırabilmek için, Şenler Otel’e (Mehmet Emin Akbulut, 0438 211 55 13- 14) başvurmak gerekiyor. Medresenin içinde, civarda bulunan prehistorik döneme ait heykeller ve eski mezar taşları duruyor. Yakın zamanda burasının bir müzeye dönüştürülmesi düşünülüyor. Uzmanlar tarafından, tüm Anadolu ve hatta Yakındoğu sanatı için önem taşıdığı söylenen Hakkari stellerinin bir kısmı Van Müzesi’nde. Yerel sanatçılar tarafından yöresel yataklardan çıkarılan taş levhalar üzerine oyulan stellerin ortak özelliği, cepheden yapılmış insan figürleri olması.

Kentin Valilik Parkı, yaz gecelerinde, gençlerin ve ailelerin buluşma yeri. Manzarası görmeye değer. Kentin büyük bir bölümü, Sümbül Dağı ve ihtişamlı Cilo Dağları görünüyor. Kent merkezinde, bir tepede Bay Kalesi ve şehrin ortasında Çölemerik Kalesi var ancak şimdilik ziyarete kapalı.

KIRIKDAĞ VADİSİ

Hakkari merkeze 18 kilometre mesafede, Kırıkdağ Vadisi’nin girişi var. Sapaktan 25 kilometre boyunca, I. Dünya Savaşı’na kadar burada yaşamış olan ve ‘’Dağ Hıristiyanları’’ olarak anılan Nasturiler’den kalma kilise ve manastırların yoğun olduğu, Cennet ve Cehennem yaylalarında 20 bin yıllık buzulların bulunduğu ihtişamlı bir vadide ilerliyorsunuz. Vadinin girişinde, ağaçların tepesindeki köylülerin cevizleri düşürdüklerini görecek, vadide ilerledikçe, daha önce belki de hiç tatmadığınız yumuşan gibi meyve ağaçlarına rastlayacaksınız. Kırmızı ve çok lezzetli bu meyve için buralılar, ‘’yağmur vurmayana kadar yenmez’’ diyorlar. Biri göstermeden fark etmeniz zor olabilir ancak yol üzerinde, Sumela Manastırı gibi yüksek ve dik bir kayalığa oyulmuş, beyaz Marşalita Manastırı var. Yol boyunca boşaltılmış köyler, artık bu bölgenin alışıldık görüntülerinden.

Cennet ve Cehennem yaylalarına varmadan önce, yol üzerinde, Kırıkdağ Şelalesi var. Söylenceye göre, aşıklar sevgilerini birbirlerine ıspatlamak için şelalenin altına girerlermiş. Şelalenin hemen altındaki vadide, kar sularının erimesiyle oluşan berrak Beyaz Su, vadinin sonuna kadar akar ve Zap Suyu’yla birleşir. Bu sudaki alabalıkların çok lezzetli olduğu söylenir.

Bir saatlik bir yolculuktan sonra, Bala Yaylası’na varılır. İlkbaharın gelmesiyle birlikte, köylüler, hayvanlarını bu düzlük alanda otlatmak için, yaylaya çıkar ve 3-4 ay geçirecekleri kıl çadırlarını buraya kurarlar. Her aile, çadırının etrafına taş örer ve ocak, hamam gibi yaşam alanları yaratır. Bala Yaylası’ndan, yamaçlarından dağ keçisinin hiç eksik olmadığı, keklik dahil birçok kuş çeşidinin yaşadığı ve ayı gibi yabani hayvanların barındığı, dağcıların en sevdiği 4135 metre yüksekliğinde karlı Reşko tepesi görünür.

Bala Yaylası’ndan, Cennet ve Cehennem buzullarına doğru yürürken, etrafınız binbir türlü çiçekle dolu olacak. Nergis kokusunu duyacak, yayla serinliğini hissedeceksiniz. Buzullara varıncaya dek geçilen bölge, Cennet. Burada amatörlerin dahi rahatlıkla çıkabileceği bir patika var. 1.5 saat sonra, buzullara varılır. 4000 metre yükseklikteki, 20 bin yıllık buzulların olduğu yer Cehennem’dir ve günde sadece yarım saat güneş alır. Eğer soğuğa dayanabilirseniz, buzullardan meydana gelen mağaraların içinde tam 20 dakika boyunca yürüyebilirsiniz. Ayrıca burada dünyada sadece üç yerde yetişen ve anavatanı Hakkari dağları olan, 45 gün ömürlü Ters Laleleri görmek mümkün.

YÜKSEKOVA & ŞEMDİNLİ

Hakkari’den Van istikametine doğru, Yüksekova/ İran sapağı, 44 kilometre. Burada bir kontrol noktası var ancak beklemeden geçiliyor. Yol üzerinde, sağda, Zap Suyu üzerinde, 1960’larda, Deniz Gezmiş’in köylülerle birlikte yapmış olduğu Gençlik Köprüsü var. Sapaktan girince, yol boyunca güzel manzaralara ve Cilolar’ın karlı doruklarına rastlayacaksınız. Piknik yapmak için uygun noktalar var.

Bir süre sonra, Şemdinli ile Yüksekova arasındaki Şemdinli Dağları karşınıza çıkar. Arkanızda da Hakkari ile Yüksekova arasındaki sınır dağlar. Yüksekova tam ortada. Kürtçe, Yüksekova’ya ‘’Geve’’ deniyor. Burası, doğunun en zengin kazası. İş sahası oldukça fazla, ticaret bol. Çarşısında Hakkari ve Şemdinli’den farklı bir canlılık var, büyük oteller yapılıyor. Bir Hakkarili ‘’ili bizden almak niyetindedirler’’ demişti. Bir başkası da bu zenginliğin uyuşturucu ticaretinden kaynaklandığını ima etmişti. Yüksekova ile Şemdinli arasında Miçiç Ovası var. Çığ altında kalan köyler karşı tarafa yerleşmişler. Haruna Geçidi, ters lalenin sık görüldüğü bir bölgede.

Yüksekova’dan 54 kilometre sonra varılan Hakkari’nin en az nüfuslu ilçesi Şemdinli, aynı zamanda ‘’Hakkari’nin Adanası’’ olarak da anılıyor. Fazla kar tutmuyor, ormanlık ve birçok ürün yetişiyor. Yol üzerinde sapağı bulunan Derecik köyü, Irak sınırına sıfır. Köyün yüzde 90’ı koruculuk yapıyor. Şapatan Geçidi’nden sonra Şemdinli’ye varılıyor. Yol boyunca sınır ticareti sayesinde toprak evlerini geliştiren Şapatan köyünün, yeni ekilen üzüm bağları var, uzakta Irak ve İran dağları görünüyor. Eski adı Navşar ya da Şemdinan olan Şemdinli, Türkiye’nin İran ve Irak sınırındaki son ilçesi. Tarihi boyunca, zorlu doğası, aynı zamanda onun istilalara karşı da en büyük koruyucusu olmuş. Şemdinli’nin tarihi merkezi Nehri’nin (bugün adı Bağlar köyü) taş köprüsü ve sarayları var.

BERÇELAN YAYLASI

Hakkari’den 18 kilometre mesafede, biraz virajlı, stabilize bir yolla varılan Berçelan, bölgenin en ünlü yaylası. Yörenin en verimli platosu Berçelan’a çıkmadan önce, yaylanın güneydoğu eteklerindeki, Koçanıs (Konak) köyüne uğramalı. Yaylanın tüm sularını iki yanındaki vadilerde kucaklayan Koçanıs, geniş düzlüklerin ve kavak ağaçlarının bulunduğu bir vadi içinde yer alıyor. Sonbaharda kavak ağaçları göz alıcı renklere bürünüyor. 1996’dan beri köyde yaşanmıyor. Terk edilmiş taş evleri geçince, Zap Vadisi’ne hakim bir noktada, doğal bir kayalık üzerine kurulmuş, Koçanıs Kilisesi görmeye değer. 4. yüzyılda papaz Nasturiyos tarafından kurulan ve onun adını taşıyan Hıristiyanlık mezhebi, Mezopotamya kökenli Asuriler tarafından benimsenir. Daha önceleri Bağdat ve Musul’da olan merkezi kiliseleri, güvenlik nedeniyle 17. yüzyıl başlarında Koçanıs’a taşınır. Ancak manastır, 1845’ ten itibaren birkaç kez etnik ve dinel çatışmalara sahne olur. Cephesinde süslemeleri, güneş saatleri ve havalandırma tüneli olan kesme taşt kilise, defineciler tarafından büyük tahribat görmüş. Kilisede paha biçilmez çanlar, ibadete çağıran ‘Makusa’ denilen titreşimli tahtalar ve Asurca İnciller, I. Dünya Savaşı’nda yok olmuş. Koçanıs’ın son patriği Bünyamin Marşimon’un bazı eşyaları da bugün Van Müzesi’nde.

Yaylanın en iyi zamanı mayıs, haziran, temmuz ayları. Bu mevsimde doğa en güzel haline bürünür. Göllere çıkarken yol boyunca, kar, çiçek ve oluk oluk akan su görüntüleriyle karşılaşırsınız. Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşten sonra, yaylanın iki gölünden biri olan Lis’e varılır. 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra da Seyithan Gölü’ne.

En renkli düğünler burada

Mezopotamya topraklarının en güzel ve renkli düğünleri Hakkari’de yapılır. Gelenekselliğinden çok az fire vermiş olan bu düğünler, bugün sosyal yapıdaki tüm değişime rağmen, töreni, kıyafetleri ve 2- 3 gün süren kutlamalarıyla, kaçırılmayacak bir yaşam şöleni. Üstelik katılmak için davet edilmeniz gerekmez ve Hakkarili misafirlerden daha özenle ağırlanırsınız.

Düğünler, karın kalkmasıyla yeniden yağmaya başlaması arasındaki zaman zarfında, genellikle haftasonları yapılır. Damat ve gelin tarafı, ayrı ayrı eğlenir, damat ile gelin, son ana kadar birbirlerini görmezler. Düğünler, kent merkezinde, evlerin etrafındaki düz bir alanda, bazen bir basket sahası bazen de bir sokağın ortasında yapılır. Kadın ve erkekler ayrı ayrı halay çekiyorsa, kadınların olduğu tarafta yöresel türküler söyleyen şarkıcılar vardır. Erkeklerin tarafındaysa, dengbejler otantik Kürt ezgileri (enstrümansız söylenen yaşanmış olaylar) söylerler. Halay saatler sürebilir.

Saat 14.30- 15.00 gibi damat tarafı, kafile halinde, gelin tarafına kınaya gider. Kına, gelinlik, geleneksel ve modern elbiseler, aksesuvarlar, altınlar götürülür. Gelin tarafının kadınları, misafirlere şerbet ikram eder. Kadınlar şerbetlerini bitirince, bardaklarının içine bir miktar para koyar ve ikramda bulunan kadına bardakları iade ederler. Hediyeler, sağdıcın eşi tarafından yüksek sesle tanıtılır. Gelin evinde biraz daha halay çekilir ve misafirler uğurlanır. Damat ve gelin evinde ayrı ayrı yöresel yemekler yendikten sonra sağdıcın evinde damada kına yapılır. Kına damadın sağ ayağına ve sağ ayağının küçük parmağına sürülür. Gelin evinde ise kına, gelinin ellerine sürülür. O gece, damat sağdıcın, gelinse yakın bir komşusunun evinde kalır.

Düğünün son günü, sabah erkenden, damat tarafı sağdıcın evinde buluşur, çağrılan kuaför damadı tıraş ederken, dengbejler dinlenir. Bu arada omuzlarını birleştiren erkekler, tabaka ya da tütün torbalarını bellerindeki kuşağın arasından çıkarıp sigara sarmaya başlarlar. Sigara içilir ve halay çekilir. Damat, kendisine zarfta verilen para hediyelerini kabul etmek üzere, koltuğuna oturur. Olur da zarflar fazla gelir diye, damadın yanına şifreli bir çanta konur. Şifreyi sadece sağdıç bilir.

Bir taraftan halay devam ederken, bir taraftan da, damadın komşuları, misafirleri beşer beşer ya da onar onar halaydan çekerek evlerine götürürler. Böylece düğün sahibine fazla yük olmadan, herkese yemek ikram edilmiş olur. Gelin tarafında da durum aynıdır. 15.30- 16.00 gibi damat tarafı, önde araba, arkasında yürüyerek ilerleyen bir konvoyla, ezgiler eşliğinde gelini almaya gider. Gün içinde, davetliler tarafından, gelinin annesine, masraflarını karşılayabilmesi için zarf verilir. Damatla gelin sonunda bir araya geldiklerinde, onlara şerbet içirilir ve evlerine giderler.

5 Aralık 2003'ten beri gösterim:

counter